11 Temmuz 2007 Çarşamba

Gizli Halk Musikisinin Hakiki Karakteri Dindışıdır
Benim tetkiklerim üzerine hasıl ettiğim kanaate göre şimdiye kadar Türkiye'de kullanılmış ve hükmünü icra etmiş olan musiki nevileri şunlardır:1. Osmanlı pasaportu verilmiş ve Türk etiketi yapıştırılmış (Şark musikisi),2 .Garp musikisi,3 Başta Mevleviler olmak üzere Rufai ve Kadiri gibi tarikatların kullandıkları (şehir açık tekke musikisi),4 Şark musikisinden müteessir olan şehir Bektaşilerinin kullandıkları (şehir gizli tekke musikisi),5. Köylerdeki Mevlevi, Rufai ve Kadiri tarikat mensuplarının şark musikisinin biraz daha basitlendirilmiş şekli olan (köy tekke musikisi),6. Mevzuumuzla sıkı sıkıya alakadar olan ve öz Türk musikisi sinesinde yaşayan (açık halk musikisi),7. Dava ve mevzuumuzu ifade eden (gizli halk musikisi),8. İçimize sonradan girmiş olmakla beraber halk tarafından pek çok şükran ve minnetlerle karşılanan ve zaman zaman hepimizi milli havalar ile ağlatmış bulunan (Şark ve Garp musikisi ile karışık halk musikisi), »bandolar«,9. Tatlı bir bela gibi sonradan başımıza musallat olan (caz musikisi)
Bunlardan, gizli halk musikisi ilk görünüşte tekke musikisi gibi görünse de bu görüş yanlış bir görüş olur, Gizli halk musikisi, açık halk musikisi ile eş ve kardeş olan ve aynı tarz ve şekil ifade eden ve diğer nevilerden büyük farklarla ayrılan Türk alevi, Bektaşi ve Kızılbaş musikisidir, öteki tarikatlar edebiyat ve musiki parçalarına -şekillerine göre- nutuk, semai, ilahi, gazel, devriye gibi isimler vermişlerdir. Bunların en maruf şekilleri ilahidir. Bu ilahiler edebiyatın en çok semai şeklindedir. Gizli halk musikisi de kendi başına teşkilatlanarak isimler almıştır. Bunun en başlıca ve şöhretlisi nefeslerdir. Bu nefesler oturak, dört köşe, şahlama gibi isimlere ve kısımlara maliktir. Ağır nefeslere' oturak derler. Bu nevi nefesler ağır usulde olur ve otururken okunur. Biraz hareketli ve canlı nefeslere dört köşe derler. Bunlar adeta usulünde biraz oynakça olup muhabbetlerin heyecanlı devrelerinde okunur. Daha oynak ve hareketli nefeslere de şahlama derler. Bu tarz, oyun nefesidir. Sema edilirken okunur, çalınır ve oynanır. Bunların hepsinde de açık halk musikisinin karakterinin tam kendisi vardır. Edebiyatı da dini gibi görünürse de nevi şahsına mahsus ve diğer tarikatlar: ve tekke edebiyatına benzemeyen müstakil bir halk edebiyatıdır. Nefesler daima koşma şeklinde olur. Semai şeklinde olanları da vardır. Köy gizli halk edebiyat ve musikisinde diğer tarikatların ilahileri okunmaz ve çalınmaz. Okunması ve çalınması günah sayılır. Onlar; kendilerinin dava ve ifadelerini söyleyen ve iddia eden manaları ihtiva etmiş olsa da divan edebiyatının ağdalı bir şekli olan gazel tarzını da kullanmazlar. Onların edebiyat ve musikilerinin şekli yalnız ve yalnız açık halk edebiyatının temiz bir şekli olan koşma şeklidir. Bunlar da nefeslerdir. Nefesler, inanışlarını ve bütün dava ve duygularını, insani, içtimai ve hayali macera ve menkıbelerini ifade ederler. Bunlarda koyu bir tekkecilik ve dincilik değil davada bürhancılık vardır:
Zahide aldanma sözü yalandırHoca heyetinde haram zadeye Her kavli hilafı magzı Kuran'dırCehdetme beyhude istifadeyeCahillere haltı kelam edermişGöya ki varisi Peygamber imişAllah lanet etsin haram der imişHaktan bize ihsan olan badeyeBu ham ervah vaiz kamil olaydıDini Harabi’ye kail olaydıMüslüman olurdu nail olaydıŞarapla yıkanmış bir seccadeye

Gel güzelim kaçma bizdenYadı değiliz eriz bizBiz yol ehli kardeşlerizErkan içinde yoluz bizBiz gezeriz halden haleSöyleniriz dilden dileKo gezelim elden eleTaze açılmış gülüz bizEğer zahirde batındaGörünen her sıfatındaCevheriz sarraf katındaNadan yanında puluz bizPir Sultan’ım ne ağlarsınGözünden kan yaş dağlarsınSen bizden ateş umarsınYanmış od olmuş gülüz biz
Bu iki örnek iyi tetkik olunursa bunlara koyu bir tekkecilik değil, o vasıta ile. garp harsını kabul ve ona temessül etmiş olan müteassıp sofularla mücadele eden kayıtsız, alakasız fakat vurucu bir halk edebiyatı demek caiz olur.Bir de deryadil bazı boş azadeEmrah’tan örnek alalım:Masevadan geçip nuş eden gelsinŞerabı aşk ile bir bademiz varHakikat pirinden himmetin alsınDonanmış meclisi amademiz varSofi gel aldanma bu nakşı kareSen de öz başına bir çare areBi tekellüf durma ebrü yareBizim o mihrabta seccademiz var
Bir de, halk ve saz şairlerinden Aşık adlı şairin koşmasını verelim. Bu koşma, dediğimiz serbest tekke telakkisine daha açık bir örnektir. Şair, hem yarına, hem de pirine hitap ediyor:
Yüz çevirme bizden ey gülü ranaÖyle hakikatsiz pirsiz değilizBizde de bulunur bir saçı LeylaBiz de halimizce yarsız değilizKimsenin hakkında sôz sôylemeyizEhli hakikati zem eylemeyiz.Öyle her dilbere gönül vermeyizKanaat ehliyiz arsız değilizSana insaf vere Hazreti MevlaNiçin açılmazsın ey gülü ranaBir buse muradım vermedin halaUyurken almayız hırsız değilizAşık eyler hakka her dem İbadetHak erenlerden alırız beşaretSelman Baba gibi sahip kerametErkanımız vardır yolsuz değiliz
Bu koşma bazı cönklerde Gevheri’ye kayıt edilmiştir. Bay Sadettin Nüzhet'in »Gevher« adlı kitabında da Gevheri'ye kayıt edilmiştir. Onlar da »Selman Baba gibi sahip keramet« yerine »Hacı Bektaş gibi sahip keramet« yazılıdır ki, şimdilik her iki ihtimali de, varid görmek lazımdır. Koşma, hangisinin olursa olsun, halk şairlerinin tekke telakkisinde sıkı bir, tek­ke ve mezhepçiliğe hızlı bir alaka ile bağlı olmadıklarını gösteren bir vesikadır. Çok koyu bir Kızılbaş şairi olarak tanıdığımız Pir Sultan bile:Allah verdiğini almaz dediler Bana verdiğini aldı neyleyim,Diyerek kayıt çemberinden fırlamıştır. Hele bunlarda Arap dini, Arap harsı hiç yoktur. Bu nevi edebiyatta bu gizli örnekler pek çoktur. Bunların musikileri daha çok dinsiz ve daha çok Arapsızdır. Tamamile Türk musikisidir. Buna dair de bir örnek verelim:Geçen »Gizli Halk Musikisinde Armoni Hareket ve Alametleri« başlıklı yazımızda örnek olarak verdiğimiz çoksesli beste ve onun sözleri, meşhur »Pir Sultan’ındır. Bunun melodisi, İstanbul'da bir çok seneler evvel herkes tarafından söylenen ve şimdi yine birçoklarımızın hatırladığı »Çavuş« türküsünün aynidir. Bu parçada söylenen »Niçin gitmez Yıldız Dağın dumanı« yerine »Çok sallama kasatura fırlar belinden« İkinci okunuşta da »Belinden çavuş belinden belinden« ikinci okunuşta da »Belinden çavuş belinden, belinden« ve ekseriya üç defa okunarak üçüncüsünde de »Yandım çavuş. yandım senin elinden« derlerdi.Yıldız Dağı bestesinin güftesi içinde Anadolu Alevi kabileleri içinde yaptığım tetkikatta onların ihtiyarları şöyle bir rivayette bulunuyorlar:Pir Sultan’ı Hızır Paşa asmak için takip ettirirken o, kız kardeşi »Elif« ile -bir rivayette- kızı Yıldız Dağına gitmiş. Şair, vaziyetin fenalığından müteessir olduğundan hem derdini döker, hem dağın yüksekliğinden ilhamlar alırmış. İşte o zaman bu nefesi söylemiş:
Gelmiş İken bir habercik sorayımNiçin gitmez yıldız dağın dumanıGerçek erenlerden haber alayımNiçin gitmez yıldız dağın dumanıHateminin al kırmızı taşı varBen de bildim ne talihsiz başı varBahçesinde bülbül sesli kuşu varDost yüzü görmeyen düşman bilinürBenim şahım al kırmızı bürünürNiçin gitmez yıldız dağın dumanıMürşit cemalinden Ali görünürNiçin gitmez yıldız dağın dumanı Ben de bildim şu dağların şahısınNice yücelerin yüzü mahilisinAbdal (Pir Sultan)ın seyrangahısınNiçin gitmez yıldız dağın dumanıDumanı Elif dumanı dumanı
Pir Sultan hem bu nefesi söyler, hem de Elife hitap edermiş. Manzumede nakarat olarak bulunan »Niçin gitmez Yıldız Dağın dumanı« mısraının ikinci okunuşunda Elif'e hitapla; »Dumanı Elif, dumanı, dumanı« dediğinden bütün Alevi kabileleri de böyle okurlardı. Bu itibarla gerek beste ve gerek güftenin söylenişi »Çavuş« türküsü ile karakteristik bir birlik ifade etmektedir. Yıldız Dağı bestesi ve nefesi daha eski olduğu için Çavuş türküsü bestesinin, açık halk musikisi ile sıkı sıkıya alakalı olmasından dolayı, Yıldız Dağı bestesinden müteessir olmuş olduğu ve onu yadırgamadığı şüphesizdir. Bunun gibi bir çok gizli halk musikisi bestelerinin dışarıya sızmamış ve işitilmemiş olmalarına rağmen -hele o devirlerde- açık halk musikisi bestelerinin dışarıya sızmamış ve işitilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Vahid Lütfi Salcı

Hiç yorum yok: